TA-HA 53 / 55 |
الَّذِي
جَعَلَ
لَكُمُ
الْأَرْضَ
مَهْداً وَسَلَكَ
لَكُمْ
فِيهَا
سُبُلاً
وَأَنزَلَ مِنَ
السَّمَاءِ
مَاءً
فَأَخْرَجْنَا
بِهِ
أَزْوَاجاً
مِّن
نَّبَاتٍ
شَتَّى {53} كُلُوا وَارْعَوْا
أَنْعَامَكُمْ
إِنَّ فِي
ذَلِكَ
لَآيَاتٍ
لِّأُوْلِي
النُّهَى {54} مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ
وَفِيهَا
نُعِيدُكُمْ
وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ
تَارَةً
أُخْرَى {55} |
53.
"O, yeryüzünü size bir döşek yapan, sizin için orada yollar açan ve gökten
yağmur indirendir." Biz onunla bitkilerden çifter çifter çıkardık.
54. Siz
de yeyiniz, davarlarınıza da yediriniz. Şüphe yok ki bunlarda tam akıl
sahipleri için belgeler vardır.
55. Biz
sizi ondan yarattık. Ona iade ederiz. Bir kere daha yine ondan çıkarırız.
"O yeryüzünü size
bir döşek yapan" buyruğundaki: "O" lafzı "Rabbin"
lafzının bir sıfatıdır. Yeryüzünü size bir döşek yapan Rabbin yanılmaz,
demektir. Bunun hazfedilmiş bir mübtedanın haberi olması da mümkündür. O, öyle
bir Rabdir ki ... demek olur. (...): Kastettiğim Rab O'dur ki ... anlamında
takdir edilecek bir fiilin mansubu da olabilir.
Kufeliler burada ve
ez-Zuhruf Süresi'nde (10. ayette); "Bir döşek" şeklinde
"mim" harfini üstün "he" harfini sakin olarak okumuşlardır.
Diğerleri ise; (...) diye okumuşlardır. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim de bunu tercih
etmişlerdir. Sebeb ise bütün kıraat imamlarının: ''Biz yeri bir beşik yapmadık
mı?"(en-Nebe, 6) buyruğunda hep bu şekilde okumuş olmalarıdır. en-Nehhas
dedi ki: (Bu ittifakla okunduğu üzere) çoğul kıraati daha uygundur. Çünkü tekil
kıraat, mastardır. Burası hazfedilmiş bir ifadenin yani; (...) takdirinin kabul
edilmesi halinde, mastarın kullanılabileceği bir yer değildir.
el-Mehdevi dedi ki: Bu
buyruğu Küfeliler gibi okuyanların kıraatine göre bu kelimenin yaymak gibi bir
anlamı ifade eden mastar olması mümkündür. Yani; "O yeri sizin için belli
bir şekilde yaymıştır." Bununla birlikte muzafın hazfedilmiş olduğu da
kabul edilebilir. "O, yaygılara sahip bir özelliktedir" demek olur.
Bu kelimeyi diğerleri gibi okuyanların kıraatine gelince; bunun döşek
(el-firaş) gibi müfred olması caiz olduğu gibi "mehd"in çoğulu olup,
isimler gibi kullanılarak kırık çoğul yapılmış olması da mümkündür.
Diğerlerinin kıraatinin anlamı da şöyle olur; Biz orayı bir döşek ve üzerinde
karar bulacağınız bir karargah kıldık, demek olur.
"Sizin için orada
yollar açan ... " buyruğuna şu buyruklar da benzemektedir: ''Allah yeri
sizin için bir sergi kılmıştır; ta ki onun geniş yollarında gidesiniz."
(Nuh, 19-20); ''O ki yeri size döşek kılmış ve yolunuzu bulabilmeniz için orada
size yollar da açmıştır. "(ez-Zuhruf, 10)
"Ve gökten yağmur
indirendir" buyruğunun anlamına dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara,
22. ayet, 164. ayet, 7. başlıkta ve el-En'am, 99. ayet, 1. başlıkta ve benzer
yerlerde) geçmiş bulunmaktadır.
Burada Musa (a.s.)'ın
sözleri son bulmaktadır. Daha sonra Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz
onunla ... "
Bütün bunların Musa
(a.s.)'ın söylediği sözler olduğu da söylenmiştir. Yani, Biz onunla tarlaların
sürülmesi ve diğer işlemlerinin yapılması suretiyle anlamındadır. Çünkü gökten
indirilen su, bitkilerin çıkıp yeşermesine sebeptir.
"Çeşitli
bitkilerden çifter çifter çıkardık." Yani çeşitli türler ve birbirine
benzeyen bitkiler çıkardık. Türleri, çeşitleri birbirinden farklı değişik
sınıflardan bitkiler çıkardık, anlamındadır. el-Ahfeş dedi ki: İfadenin takdiri
bitkilerden çeşitli çiftler çıkardık şeklindedir. Bitkinin de çeşitli olması
söz konusu olabilir. Buna göre "çeşitli" anlamındaki kelimenin
"çifter çifter" kelimesinin sıfatı olabildiği gibi
"bitkiler"in sıfatı da olabilir.
"Çeşitli"
kelimesi bir şeyin dağılması anlamında; (...) den alınmıştır.
"Darmadağınık iş" anlamında da; (...) denilir. "İş darmadağınık
oldu" demektir. (...) de bu anlamdadır. "Teşettüt" de böyledir.
"Onu darmadağın etti, demektir. "Kavmim, benim bir olan işimi
darmadağın, etti." (...); kendisi darmadağın olan şey, demektir. Ru'be bir
deveyi vasfederken şöyle demektedir: "Onlarla birlikte geldi, fakat
onlardan apayrı bir yol izledi, O bu arada tozu dumana da katıyordu."
"Dişleri eğri-büğrü
ağız" demektir. "Darmadağın kişiler" "Darmadağın
şeyler" demektir. Ayrı gelen kimseleri anlatmak üzere; "ayrı ayrı
geldiler" denilir. Tekili ise: (...) dır. Bu açıklamaları el-Cevheri
yapmıştır.
"Siz de yiyiniz,
davarlarınıza da yediriniz" buyruğundaki emir mübahlık bildirmektedir.
"Yediriniz"
emri "Davarlar ot otladı" "Davarların sahibi onları
otlattı" yani otlağa saldı demektir. Bu fiil hem lazım hem de müteaddi
gelir.
"Şüphe yok ki
bunlarda tam akıl sahipleri için belgeler vardır."
"Akıllar"
demek olup, bunun tekili; (...) şeklinde gelir. Onlara (nihayetten gelen) bu
ismin veriliş sebebi, nihayette onların görüşlerine başvurulduğundan dolayıdır.
Onlara (nehyetmekten geldiği kabul edilerek) nefsi çirkinliklerden nehyedip,
alıkoydukları için bu ismin verildiği de söylenmiştir.
Bütün bunları Musa (a.s)
şanı Yüce Allah'ın varlığını "sizin Rabbiniz kimdir ey Musa" sözüne
cevap olmak üzere Firavun'a karşı delil getirmek üzere söylemiştir. O
böylelikle Yüce yara tıc ının şu anda yaptıklarının, varlığına delil
gösterilmesi gerektiğini açıklamış olmaktadır.
"Biz sizi ondan
yarattık." Adem (a.s)'ı kastetmektedir, çünkü o yerden yaratılmıştır. Bu
açıklamayı Ebu İshak ez-Zeccac ve başkaları yapmıştır. Her bir nutfe topraktan
yaratılmıştır, diye de açıklanmıştır. Kur'an'ın zahiri de buna delildir. Ebu
Hureyre'nin de şöyle dediği rivayet edilmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu
ki: "Doğan her bir çocuğun üzerine mutlaka gömüleceği çukurun toprağından
serpilir." Bunu hafız Ebu Nuaym, İbn Sirin ile ilgili açtığı babta rivayet
etmiş ve: Bu Avn yoluyla gelen hadis olarak garip bir hadistir. Biz bunu ancak
Ebu Asım en-Nebil yoluyla kaydetmiş bulunuyoruz. Bu da Basralı ilim adamlarının
güvenilir ve belli başlı alimlerindendir.
Bu hususa dair İbn
Mes'ud'dan gelen rivayet ile geniş açıklamalar el-En'am Süresi'nde (2. ayetin tefsirinde)
geçmiş bulunmaktadır.
Ata el-Horasani dedi ki:
Nutfe, rahime düştü mü, rahim ile görevli olan melek gider, onun gömüleceği
yerin toprağından alır ve gelip bu nutfenin üzerine serper. Böylelikle Yüce
Allah o canlı varlığı nutfeden ve topraktan yaratır. İşte Yüce Allah'ın:
"Biz sizi ondan yarattık, ona iade ederiz. Bir kere daha yine ondan
çıkarırız" buyruğu bu demektir.
el-Bera b. Azib (ra)ın
rivayet ettiği hadiste, Peygamber (s.a.v.)ın şöyle buyurduğu bildirilmektedir:
"Mü'min kulun ruhu çıktı mı melekler onu (semalara doğru) çıkartırlar. Kaç
melek grubu yanından o ruhu geçirirlerse mutlaka onlar da: Bu hoş ve güzel ruh
neyin nesidir? diye sorarlar. Onlar da: Bu -dünyada iken onun hakkında
kullanılan en güzel ismini zikrederek- filan oğlu filandır, derler. O ruha
kapıların açılmasını isterler, kapılar açılır. Her bir semanın mukarreb
melekleri bir diğer semaya onu uğurlarlar. Nihayet yedinci semaya kadar ulaşır.
Aziz ve celil olan Allah
da şöyle buyurur: "Kulun lehine İlliyyin'de konulacak bir kitap yazınız ve
onu tekrar yere iade ediniz. Çünkü ben onları ordan yarattım, onları oraya iade
ederim. Bir defa daha onları yine ondan çıkartırım." Bunun üzerine ruhu
tekrar cesedine iade edilir" diye hadisin geri kalan kısmını zikreder.
Biz bu hadisi bütünüyle
(et-Tezkire"adlı eserimizde zikretmiş bulunuyoruz. Aynı zamanda bu Ali
(ra) yoluyla da rivayet edilmiş olup es-Sa'lebi zikretmiştir.
Ölümden sonra "ona
iade ederiz. Bir kere daha" diriliş ve hesap için "yine ondan çıkarırız."
Buradaki "bir kere daha" buyruğu "ona iade ederiz"
buyruğuna değil de "sizi ondan yarattık" buyruğuna raci'dir. Bu da
bir kimsenin: "Dişi bir deve ve bir ev satın aldım ve bir dişi deve
daha" demesine benzer. Biz sizi yerden çıkardık, ölümden sonra bir defa
daha yine yerden çıkartacağız, demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN